iletişim, günlük dilde çok kullandığımız bir kelime. Müşkülpesent gibi, lafügüzaf gibi eski Türkçeden yadigâr bir kelime değil yani. Eminim ki, çıkıp sokağa sorsak, herkesin tanım yapabileceği, mutlaka hakkında söyleyeceği ama en çok da şikayet edeceği konuların başında geliyor iletişim. Yani iletişimsizlik. Digital dünya ile gelen bireysellik ve sanal dünyalara dalış sebebi ile oluşan iletişimsizlik konusuna hiç girmeyeceğim çünkü bu konuyu yazmaya kalksam sanırım on sayfa falan sürer.O yüzden biz yüz yüze iletişim konumuzu çözelim. Yani geleneksel doğaçlama olanını halledelim ki digital dünyanın arazlarından daha az etkilenebilelim.
Sağlıklı ve/veya başarılı iletişim disiplini de beraberinde getirir. Öncelikle dinlemek konusunda sabırlı olmak, adap bilmek ve aktarım için ikna edici konuşabilmek gibi başlıca birkaç temel nitelik olmazsa olmazların arasında yer alıyor.
Bir de eğitim seviyesi durumu var. Gününü iki yüz kelime ile geçiren ile gününü en az iki bin kelime kullanarak iki kişi nasıl başarılı bir iletişim kurabilir ki ?
Peki, herkesin şikayetçi olduğu bu kavramda bir tuhaflık yok mu sizce de? Herkes haklı ise herkes suçlu ya da eksik olmuyor mu? En basitinden kabahatli diyelim.
En çok serzeniş edinilen konu anlaşılmamak ise ve bu konuda hepimizin söyleyecek bir şeyi olmasına rağmen, her zaman doğru şeyleri mi söylüyoruz?
İletişim, birçok etkeni bulunan kompleks bir alan. Dolayısıyla, sağlıklı bir iletişim doğru şeyleri söylüyor olsak bile, doğru şekilde söylemek gibi misyonu da gerektirir.
Şurası su götürmez bir gerçek ki, insan sosyal bir canlıdır ve içinde bulunduğumuz çağda hayatta kalmak için bile olsa ilişkiler yumağının içine girmeye mahkumuz. Bu ilişkiler ağı, iletişimin genel hatlarını kendiliğinden ortaya çıkarsa da, söylemememiz gereken bazı net cümleler var ki bunları bilmek işinizi oldukça kolaylaştıracaktır.
“Anlamazsın! Anlamadın !”
Bu kadar net olan söylemler tüm iletişim kanallarını da aynı netlikte kapatır. Şu noktayı tekrar vurgulamalıyız ki, iletişim ister sosyal hayatta isterse de profesyonel hayatta olabildiğince doğru bir şekilde kullanılmalıdır.
İletişimde bulunduğumuz kişiye aktarmak istediğimiz ne olursa olsun, iletişim kanallarını kapatan önyargılarımızı minimuma indirmeye çalışmalıyız. ‘’Anlamazsın!’’ cümlesini söyleyeceğimiz şeyin karşı tarafın anlamayacağı kadar karışık olduğuna ikna olduğumuzda söyleriz aslında. Çoğu zamanda meali şudur: “ben iyi bir anlatıcıyım, kelime haznemde bir kıtlık yok ama senin zekanda olabilir(!) “
Hem karşı taraf için hem de kendimiz için iletişim kanallarını kapatmadan önce şu cümleleri kullanmak daha faydalı olur.” Umarım sana bunu anlatabilirim” ya da “sanırım ben anlatamadım, tekrar açıklamama izin ver lütfen...” vb.
İletişimin karşılıklı bir süreç olarak geliştiğini göz önünde tutarak tutum ve davranışlarımızı belirlediğimizde çok daha avantajlı bir konum erişebiliriz.
“Seni ilgilendirmez”.
Bu cümle, karşımızdaki kişiyi olayın dışındaki olarak tanımlar ve çizgiyi kesin bir biçimde çizer. Bir kişiye bilgi vermek istemediğimizde kullandığımız bu cümle, kişinin dışlanmış hissetmesine neden olabileceği gibi, karşı taraftan gelen üstelemelere de açık kapı bırakır. Bunu kullanmak yerine, istenilen bilgiyi neden veremeyeceğinizi açıklayarak istediğiniz bilgiden daha fazlasını vermemeyi garantileyebilirsiniz.
“Peki, ben ne yapayım bu konuda?”
Bu içinde ironi barındıran cümleyi kuruyorsak konunun muhatabı olarak sorumluluktan kaçıyoruz demektir. Fakat bu cümleyi söylemek sorunu çözmek bir yana, bir başka sorunu da beraberinde getiriyor: sorumlusu olduğunuz sorundan kaçarak yarattığınız olumsuz intiba. Bunun yerine, farklı bir yaklaşımda bulunun: sorunu çözme teklifinde bulunun ve çözüm üretin. Bu cümleyi kuran değil, işiten tarafsak, ‘’ Beni dinlemeni ve bana yardım etmeni istiyorum.’’ diyerek iletişim kanallarını açık tutabiliriz.
“Sakin ol! “
Sakin ol cümlesini duyup da daha fazla sinirlenmeyen ya da gerilmeyen bir insan tanıyor musunuz? Cevabın evet olduğunu zannetmiyorum, çünkü bu cümle karşınızdakine sinirli/gergin olmaya hakkı yokmuş mesajı verir aslında. Kişiyi sakinleştirmek istiyorsak, ki amacımız bu aslında, bu cümleyi kullanmaktan kaçının. Bunun yerine ‘’Her şey düzelecek, sorun nedir? Sakinleştiğinde konuşalım.’’ diyerek karşınızdaki kişiye yardım etmek için kapı açabilirsiniz.
‘’Sen zaten hiç...’’ ya da ‘’Sen zaten hep...’’
İletişimde mümkün olduğunca genellemeler yapmaktan kaçınmak gerekiyor. Hele ki suçlayıcı genellemeler yapıyorsak, çok nadiren doğrudur. Örneğin, ‘’Sen zaten hep geç kalıyorsun!’’ dediğimiz kişinin gerçekten hep geç kaldığını söyleyebilir miyiz? Bu tür suçlayıcı genellemeler, hem sizin karşınızdaki kişiye bakış açınızı ve anlayışınızı yitirdiğinizi gösterir hem de karşınızdaki kişiye anlayışını yitirmesi için makul nedenler verir. Bu kalıplarla başlayan cümleler kurmak yerine, rahatsız olduğunuz durumun nedenlerini belirtin ve çözüm yolu bulmak için iletişimi sürdürmeye çalışın.
“Bir daha söylemeyeceğim!”
Bu cümle bir paradoks aslında, çünkü söylemeyeceğinizi belirttiğiniz şeyi kesinlikle söyleyeceksiniz. Bunu paradoksa dönüştüren durum ise, karşınızdaki kişiye anlatmak istediğinizi anlatamayışınız ancak bunu eninde sonunda anlatmak zorunda oluşunuzdur. Aslında bu cümleyi kurmamızdaki amaç, vereceğimiz mesajın önemini vurgulamak. Bu yüzden, tam tersini gerçekleştiren bu sert söylem yerine, ‘’ Bunu anlaman önemli, bir kez daha söyleyeyim. Lütfen beni dikkatli dinle.’’ demek çok daha doğru olacaktır.
Sonuç olarak, verdiğimiz mesajla hedeflediğimiz şeye ulaşmak söylemde yumuşaklıkla çok daha kolaydır. Evet, hedefinize gitmek için yürüdüğünüz yolda kararlı olmak önemli. Fakat inat ve hırs gözünüzü bürüdüyse kestirme yolları görmemeniz çok doğal.
Daha az eforla daha rahat bir hayat mümkün.
İlkelerin sert, söylemlerin nazik olduğu bir dünya dileğiyle.
Didem Tınarlıoğlu